Tevekkül lügatte “güvenmek, katlanmak, işi başkasına havale etmek” anlamlarına kazanç. Terim olarak ise “niyete erişmek için lüzumlu olan parasal ve manevi nedenlerin hepsine müracaat ettikten sonra Allah’a sabredip güvenmek ve işin sonrasını Allah’ın takdirine vazgeçmek” demektir. Meselâ bir çiftçi evvel zamanında tarlasını sürüp ekine hazırlayacak, tohumunu atacak, sulayacak; mahsulünü hasarlı nebatlardan temizletip ilâcını atacak, gerekirse gübresini de verecek, ondan sonra iyi ürün vermesi için Allah’a güvenip neticeyi O’ndan bekleyecektir. Bunların hiç birisini yapmadan “kader ne ise o olur” stilinde bir kavrayış üşengeçlikten başka bir şey değildir ve İslâm’ın tevekkül kavrayışıyla bağdaşmaz.

Tevekkül, Müslümanların kader inancının bir neticeyidir. Tevekkül eden bir kimse Allah’a düşüncesiz koşulsuz teslim olmuş, kaderine razı bir kimsedir. Fakat kadere inanmak da tevekkül etmek de miskinlik ve gevşeklik olmadığı gibi, çalışmaya ve ilerlemeye de mani değildir. Zira her Müslüman vakaların ilahi kumpasın ve yasaların çerçevesinde neden netice ilişkisi içerisinde olup bittiğinin şuurundadır. Başka Bir Deyişle tohum ekilmeden ürün elde edilmez, ilaç kullanmadan şifa bulunmaz, salih ameller işlenmedikçe de cennete girilmez. Ancak şu da bir hakikattir ki, her ekilen tohumun ürün vereceği, yeniden kullanılan her ilacın rehabilitasyon edeceği de kesin değildir, tüm bunlar Allah’ın iznine ve takdirine bağlıdır.

Öyleyse tevekkül, bizi hayra götürecek nedenlere sarılıp çalışmak, Allah’ın bizim destekçimiz olduğunu unutmamak ve işin neticesini Allah’a vazgeçmek ve nihayetinde alana gelen kazaya da rıza göstermektir. Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları